İZMİR Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Kliniği'nde dört günde iki kalp nakli gerçekleştirildi.
Türkiye'deki 15 merkezden biri olan, İzmir'de de kalp nakli yapan iki klinikten biri olarak 2015 yılından bu yana kalp nakili ve kalp destek cihazları konusunda faaliyet gösteren, İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Kliniği başarılı nakillere devam ediyor. İKÇÜ Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Gürbüz'ün koordinatörlüğündeki ekip son olarak dört gün içerisinde iki kalp nakil gerçekleştirdi.
Nakillerle ilgili bilgi veren Prof. Dr. Ali Gürbüz, kliniklerinde nakil operasyonlarının yanı sıra diğer operasyonların da başarıyla gerçekleştirildiğini ifade etti. Prof. Dr. Gürbüz, "Ülkemizde nakil ruhsatına sahip 15 merkez var. Ruhsatın yanında iyi yetişmiş bu konuda deneyimlenmiş kişilerden oluşan bir ekibinizin ve iyi bir alt yapınızın olması gerekiyor. Ekip olmadan nakil olmaz. Bizim de çok tecrübeli bir ekibimiz var. Bu sayede dört günde iki kalp naklini başarıyla gerçekleştirdik. Sadece nakil değil alanında her türlü ameliyatın yapıldığı öncü bir kliniğe sahibiz" dedi.
Organ bağış oranlarının düşük olduğuna dikkat çeken Prof. Dr.Gürbüz, son rakamlara göre Türkiye'de kalp nakli bekleyen kişi sayısının 800 ile 1000 hasta civarında olduğunu ve bu rakama yeni hastaların eklendiğini söyledi. Prof. Dr. Gürbüz, "Türkiye'deki tüm merkezlerde yılda ortalama 80 civarında kalp nakli yapılıyor. Nakil bekleyen hasta sayısını düşündüğümüzde Türkiye'de 1 milyon kişiye bir kalp nakli düşüyor şeklinde bir oranla karşı karşıyayız. Nakil bekleyen, kalp yetmezliği olan, ileri devre kalp hastalığı olanların tedavileri önemli ölçüde aksıyor. Kliniğimizde acil olan ve artık son safhada müdahale gerektiren iki hastamız var. Bu hastalarımız kalp yetmezliğini son evresindeler, ileri derecede tıbbi tedavi alıyorlar ve müdahale edilmezlerse birkaç ay içerisinde kaybedeceğiz" diye konuştu.
Donör sayısının azlığında bir diğer faktörün aileler olduğunu belirten Prof. Dr. Gürbüz, naklin yapılabilmesi için beyin ölümü gerçekleşen ve kalbi hala çalışan hastaların yakınlarının olur vermesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Gürbüz, "Kadavradan kalp nakli yapılamaz. Bunun için kişi sağlıklıyken gönüllü olmakta ve bağışçı olduğuna dair kendisine bir belge verilmektedir. Ama o belge yeterli olmamaktadır. Çünkü kişinin beyin ölümü gerçekleştikten sonra devreye aileler giriyor. Aile fertlerinden onay çıkmayabiliyor. Bu da bağış oranını düşürüyor. Beyin ölümü gerçekleşen ve nakile uygun 100 kişiden sadece 25'i nakil hastasına dönebiliyor" dedi.
Bağış konusuna bakış açısında bölgesel farklılıklarında gözlemlendiğini kaydeden Prof. Dr. Gürbüz, yasal düzenlemelerin revize edilmesinin gerekliliğine vurgu yaptı. Prof. Dr. Gürbüz, "Aslında dünyada da durum aynı. Nakil sayıları fazla olmakta birlikte nakil bekleyen hasta sayısı çok çok daha fazla. Donör yetmiyor. Bu konuda daha fazla bilinçlenmemiz gerekiyor" diye konuştu.
Tıbbın bu sürece müdahale edebilecek çözüm yolları geliştirdiğine de işaret eden Prof. Dr. Gürbüz, kalp pompası denilen bir cihazla nakil hastasının yaşam süresine ve kalitesine katkıda bulunulduğunu ifade etti. Prof. Dr. Gürbüz, "Tabii ki önce ilaç tedavisi uygulanıyor. İlaç tedavisinin yetmediği noktada mekanik destek sistemleri dediğimiz cihazları hastalara monte ediyoruz. Bu cihazlar kalıcı olabiliyor ya da kalp bulununcaya kadar hasta bu cihazla yaşayabiliyor. Kalp pompası dediğimiz cihaz kalbin yerine geçebilecek özelliğe sahip. Bunu hastalara takarak hem tedaviye destek olunuyor, hem de yaşam süresine katkı sağlanıyor. Bu sürede de uygun organ çıkabiliyor. Bu cihazlardan 4-5 yıl destek alarak yaşayan hastalarımız var. Bataryası ve çantasıyla hasta kalbini elinde taşıyor" dedi.